Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde küçük şirin bir kasabada en az o kasaba kadar şirin olan Keloğlan yaşıyormuş. Bu Keloğlan’ın annesinin dışında kimsesi yokmuş. Anacığıyla Keloğlan fakirlermiş. Üstelik Keloğlan artık büyümüş bir delikanlı olmuş ama hala çalışmıyormuş. Sadece gezmek, eğlenmek istiyormuş. Annesi ona: “Artık büyüdün çalış bak çok zor durumdayız. Evde yiyecek bir lokma bir şey yok.” dese de bir türlü söz dinlemiyormuş.
İşin kötüsü o yıl kurak geçmiş ve zaten küçük olan tarlalarından yeterli verim alamamışlar. Günler günleri kovalamış ve bir gün gerçekten de evlerinde yiyecek hiçbir şey kalmamış. Evde yiyecek bir şey olmayınca da aç bir şekilde yatmışlar. Keloğlan zor da olsa uykuya dalmış. Uykusunda kendisini bir sofrada görmüş. Sofrada meyveler, etler, salatalar, tatlılar meyve suları kısacası adeta kuş sütü dışında her şey varmış.
Keloğlan’ın karnı o kadar açmış ki hemen sofranın başına oturmuş. Bütün yemeklerden yemiş, meyve sularından içmiş. Yemiş de yemiş o kadar çok yemiş ki karnı patlayacakmış gibi hissediyormuş. “Artık daha fazla yiyemeyeceğim, kalanı da saklayayım yarın yerim.” derken annesinin sesini duyarak uykusundan uyanmış. Annesi: “Ay tembel oğlum rüyanda karnını mı doyuruyordun? Böyle tembelliğe devam edersen biz ancak rüyalarda karnımızı doyurmaya devam ederiz.” demiş.
Keloğlan şöyle bir düşünmüş ve annesine hak vermiş. Sabah olmasını sabırsızlıkla beklemiş. Hemen gitmiş kendine iş bulmuş ve çalışmaya başlamış. Akşam olduğunda ustasından avans almış. Eve de eli kolu dolu olarak dönmüş. “Anacığım hadi bize güzel yemekler yap yiyelim. Bundan sonra hep çalışıp sana ben bakacağım” demiş. Annesi oğlunun sözlerine inanmakta güçlük çekse de elindeki yiyecekleri de hemen almış. Mutfağa geçmiş ve oğluyla kendine birbirinden lezzetli yemekler yapmış.
“Anacığım biliyor musun, seninle yediğimiz bu yemekler dünyanın en güzel yemekleri. Ellerine sağlık.” demiş Keloğlan. Oğlunun bu sözleri çok hoşuna giden annesi: “Elbette çok güzel bu yemekler oğlumun alın teri ile kazandığı parayla aldıklarıyla yaptım.” demiş ve o günden sonra bir daha hiç aç uyumak zorunda kalmamışlar.