Çok eski zamanlarda yeşil şirin bir köyde Keloğlan adında bir çocuk yaşarmış. Bu çocuk dürüst, cesur aynı zamanda çok da iyi kalpliymiş. Asla hayvanlara zarar vermezmiş, zarar veren insanlara da engel olurmuş. Bu şirin Keloğlan’ın tek bir kusuru varmış o da çalışmayı sevmezmiş. Ama çok da meraklıymış, gezmekten yeni yerler görüp yeni şeyler öğrenmekten çok hoşlanırmış.
Günlerden bir gün Keloğlan dolaşmaya çıkmış. Kırları, ormanları aşmış. Çok yorulan Keloğlan karşısına çıkan ırmağın kıyısında bir ağaca yaslanmış, dinlenmeye başlamış. O kadar yorgunmuş ki uzandığı yerde uyuyakalmış. Uyuyup dinlenmeye çalışan Keloğlan’ı balıkçının zafer çığlıkları uyandırmış. Keloğlan bir de ne görsün, ırmağın kıyısında bir adam oltasını suya atıyor ve her defasında da ucunda bir balık ile geri çekiyormuş.
İyi kalpli Keloğlan bu duruma çok üzülmüş. Balıkçının yanına yaklaşmış ve ona: “Yazık değil mi bu balıklara, seni de böyle birileri yakalayıp hayattan koparsa hoşuna gider mi? Hadi onları geri suya bırak yaşamlarına devam etsinler.” demiş. Keloğlan’ın bu sözlerine balıkçı kahkahalar atarak gülmüş. Kahkahaları biraz azalınca da: “Hadi git buradan Keloğlan beni rahatsız etme onları ben yakaladım ve akşam yemeği yapacağım.” demiş.
Keloğlan bu ya inat mı inat, bildiğinden geri kalmayan bir çocukmuş. İçinden: “Asla olmaz o balıklar suya geri dönecekler.” demiş. Balıkçıyı yanıltmak için gidiyormuş gibi yapmış ve oradan biraz uzaklaşmış. Keloğlan’ın uzaklaştığını gören balıkçı tekrar oltasını suya atmış. Bu sırada Keloğlan sessizce balıkçının arkasından yaklaşmış ve içi balık dolu kovayı kaptığı gibi suya boşaltmış. Onun bu hareketi balıkçıyı çok kızdırmış. “Ne yaptın sen, şimdi seni yakalayacağım ve ben de seni suya atacağım.” diyerek esmiş gürlemiş. Keloğlan balıkçının kendisini yakalamasına fırsat vermemek için son hızla koşmaya başlamış. İkisi de nefessiz kalana kadar koşmuşlar.
Tam balıkçı Keloğlan’ı yakalamış vurmaya hazırlanırken oradan geçmekte olan Bilgecan dede adamın elini tutmuş ve: “Utanmıyor musun küçücük çocuğa vurmaya, çabuk uzaklaş buradan yoksa ben sana gösteririm gününü!” demiş. Keloğlan hem balıkları kurtarmanın hem de dayaktan kurtulmanın mutluluğu ile evine geri dönmüş.